1761860 kIOryf

Değerli sektör temsilcileri,
Değerli hocalarım,
Değerli öğrenciler,

Değerli dostlar,
Son 10 yıllık zaman dilimine baktığımızda, bulunduğumuz coğrafyada yaşananlar, bunların ülkemize olan yansımaları, bu süreçte yaşadığımız tecrübeler bizlerin bu coğrafyada güçlü olmak zorunda olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Teknoloji alanında, özellikle havacılık ve savunma sanayiinde yaptığımız hamleler çok büyük bir ivme kazanmış olsa da, ülkemizin hudutları içerisinde ve çevremizde, dostlarımızla birlikte güven ve refah ortamının inşası için çok dahası gerekmekte olduğu açıktır. Bu bağlamda kritik teknolojilerde dışa bağımlılık oranımız git gide azalmakta, ancak halen ülkece kat etmemiz gereken yolun uzun olduğunu bize göstermektedir. 2023 hedeflerimiz içerisinde yer alan millilik ve yerlilik hedeflerimize, ekonomik olarak planladığımız noktalara ulaşmak için yapmamız gerekenlerin ülkemizde var olmadığını söylemek mümkün değildir… Sektör iş insanlarının, akademide bilim insanlarımızın muhtelif olarak olarak büyük özverilerle, fedakârca yaptıkları işler ortadadır… Lakin aşikardır ki tek tek kat edilen bu yollarla, tekil kazanımlarla, hep birlikte adeta bir “teknoloji seferberliği” oluşturmadan düşlediğimiz bu ali hedeflere ulaşmamız da mümkün değildir… Bir “kültür dönüşümüne”, akılcı bir eko sistem kurgusuna ihtiyacımız olduğu çok açıktır… Bur süreçte hepimiz üzerimize düşen ödevleri yapmak zorundayız…

Keza farkındayız ki bu hedeflere ulaşmanın merkezinde de yetişmiş insan gücü bulunmaktadır.
Dünyada ilk 100 savunma şirketi arasında, ilk sıralarda olan bilinen 4 şirket Lockheed Martin, Boeing, Northrop Grumman ve Raytheon gibi şirketlerdir.
Bunlardan,
Lockheed Martin 105,000
Boeing 153,027
Northrop Grumman 85,000
Raytheon 67,000
Çalışanlara sahiptirler.

Rakamlara bakıldığında bu şirketlerde çalışan sayısı 400,000 bini geçmektedir.
Türkiye’de savunma sanayinde çalışan toplam sayısı bunun 10 da biridir.

Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yerimizi almak için ülkemizi tamamen bilgi ekonomisi haline getirmemiz, bunun için de bilgiyi üretecek, ürettiği bilgiyi teknolojiye dönüştürecek, bu teknolojiyi muhtelif alanlarda ürün ve hizmet üretimine aktaracak, ürün ve hizmetlerin kalite ve faydasını yenilikçi şekillerde ortaya koyacak, mesleği en iyi şekilde yapan nitelikli insan kaynağı yetiştirmemiz ve genç nüfusumuzu bu doğrultuda en iyi şekilde yönlendirmemiz gerekmektedir.

Elbette bunun için kısaca işaret ettiğim şekilde bir “teknoloji seferberliği” içerisinde, topyekûn dönüşüme, ortak bir kültüre ve tabi ki özellikle de üniversitelerimizi bu alanlara entegre etmemiz gerekmektedir. Dünyanın en önde gelen üniversitelerinin, bu ekosistemi oluşturmada başarılı olmuş gelişmiş ülkelerde bulunması bir tesadüf değildir…

Bu noktada bizler ilk önce 2013 yılında Boeing, İTÜ ve Türk Hava Yolları ortaklığında, ülkenin hızla büyüyen havacılık sektörüne başarıyla yön verecek insanlar yetiştirmek, sektörün mevcut çalışanlarına liderlik ve yönetim becerileri kazandırmak amacıyla İTÜ Hava Taşımacılığı Yönetimi MBA programını başlattık… bu programdan mezun olan öğrencilerimiz şu an gerek Türk Hava Yollarında gerek Avrupa’nın farklı havayolu firmalarında çalışmaktalar. Bu programı bazı sebeplerle 2017 yılında sonlandırmak durumunda kaldık.

Buradan hareketle yakın zamanda TUSAŞ ortaklığında yine Boeing’in desteği ile İTÜ Hava Aracı Yapıları ve Malzeme MBA programını hayata geçirdik. Yine burada uçak mühendisliği ile malzeme bilimlerini bir araya getiren bu programın ülkemizin milli havacılık hedeflerine ulaşmasında etkin bir örnek olmasını amaç edindik.

İTÜ Havacılık ve Uzay Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezimizi bütün bunlara paralel olarak havacılık ve uzay alanında disiplinler arası konularda ileri teknolojiler geliştirme, bu alanda öncü araştırmacılar yetiştirme, sanayi ile doğrudan etkin iş birliği yapabilmek için 2015 yılında hataya geçirdik. Şu an 80’nin üzerinde bilim insanının güdümlü projelerde çalıştığı, sektörle eşgüdümlü olarak onlarca projenin aynı anda yürütüldüğü bir merkez haline geldik. Az sonra tanıtım videomuzda da göreceğiniz gibi gerek uluslararası gerek ulusal endüstriyel paydaşlarla sayısız iş birlikleri ile sayısız projelere imzalar attık ve atmaya da devam ediyoruz…

Bütün bu ekosistemi koordine etmek amacı ile de 2018 yılında İTÜ Havacılık Enstitüsü’nü kurduk ve artık fiili hale getirmek üzere çalışmalarımızı hızlandırmış bulunmaktayız. İTÜ Havacılık Enstitüsünü şimdiye kadar bilinen teamüllerin aksine, tamamen etkin bir üniversite-sanayi iş birliği odağı üzerine inşa ettik… Bu enstitüyü hayata geçirmemizde destekleri olan başta YÖK Başkanız Prof. Dr. Yekta Saraç’a, bize çok değerli yönlendirmelerde bulunan sektördeki lider dostlarımıza ve çalışma arkadaşlarımıza ve rektörümüze teşekkürü borç bilirim.

Saygılarımla

Prof. Dr. İbrahim ÖZKOL